Çocukluktan beri yerleşmiş olan inançlarımız, değer yargılarımız, hayatla ilgili algılarımız birçok kalıp yaratmıştır. Kişiler bu kalıpların güdümünde olduğunun farkında olmadan yaşarlar. Bu kalıpları değişmez ve kişiliğinin bir parçası zannederler. Ama hepsi çocuklukta öğrenilmiştir. Yani çoğumuz çocuk bilinciyle yaşamaya çalışıyoruz. Bu inançlar ya da kalıplar çocukken bizi koruyan birer programdır. Çocuk bağımlıdır. Bakıma muhtaçtır. Kişilerin kendisine bakmasını ve korumasını sağlamak zorundadır. Bu programlar bu amaca hizmet eder.
Ama kişi büyüdükçe, hayattan beklentileri değiştikçe, özgür olmaya çalıştıkça bu programlar ayaklarına bağlanmış prangalar gibi gelmeye başlar. İsteklerimizle çocukluk kalıplarımız çatışmaya ve sorun çıkarmaya başlar.
Hemen herkeste sorun çıkaran bu kalıplar üç aşağı beş yukarı benzerdir. Bu nedenle bu genel kalıpları bulup bu kalıpları yaratan duyguları temizledikçe aynı anda bir çok sorunu çözmek mümkündür. EFT kitaplarında “core belief” denen öz inanca ulaşmaktan bahsedilir. Ama bunun ne olduğu tam açık değildir. Genellikle kişinin kendisine bakışındaki olumsuzluklardan bahsedilir. Kimse isteyerek ya da bilerek kendine olumsuz bakmaz. Kendini başkalarından daha değersiz, daha beceriksiz, işe yaramaz, çirkin görmek istemez. Bu nedenle bu tip inançların kişinin kendi istek ve arzusu olmadan bilinçaltına yerleşmiş inançlar olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Biz regresyon hipnoterapisinden edindiğimiz deneyimlerle bu inanca değersizlik inancı adını verdik. Herkesin bilinçaltında değersiz olduğuna dair yerleşmiş bir inanç vardır. Bunun nedenleri kişiden kişiye, yetişme tarzına göre, aile içindeki iletişime göre değişir. Ama hemen herkeste bu inanç değişik düzeylerde mevcuttur.
Bilinçaltı inançları doğru kabul eder. Sorgulamaz. Bu inanç yıllar geçtikçe güçlenir ve gizlenir. Bu gizlenmeyi sağlayanda bilinçaltıdır. Bilinçaltı için değersizliğin somut karşılığı zayıflıktır. Bu durumda gizlenmesi gerekir. Bu zayıflığı gizlemek için savunma mekanizmaları yaratmaya başlar. Kişi değerli görünme çabası içine girer.
Değersizlik inancı değişik kişilerde değişik davranış modellerine neden olur. Psikolojide bu farklılıklar farklı mekanizmalara bağlıymış gibi sunulur. Kişilik farklılığı denir. Ya da değişik ruhsal hastalık adları adı altında incelenir. Sanki her biri için farklı hastalık yaratan mekanizmalar varmış gibi.
Kişi bilinciyle böyle bir inancın farkında değildir. Bilinçaltı dediğimiz yapı zaten inançların toplamıdır. Bilinçaltı bu inançları o canlıyı – yani kişiyi-korumak amacıyla biriktirir. Bilinçaltı düzeyde oluşmuş her inanç bilinçaltı için doğrudur ve korunmalıdır. Hem inanç korunmalı hem de bu inanç ile canlı korunmalıdır.
Bilinçaltı ilginç bir şekilde hem değersizlik inancının varlığını gizlemeye çalışır hem de bu inanç sayesinde kişiyi korumaya çalışır.
Bilinçaltı sistemi eleştiremez, yargılayamaz. Öğrendiği kalıbı doğru ya da yanlış diye sınıflayamaz. O sadece öğrendiklerini hayatta kalacak şekilde kullanmak zorundadır. Yetersiz olduğuna inandıkça bu yetersizlik bir inanca dönüştükçe bu inancı korumaktan ve bu inançla korunmaktan başka seçeneği yoktur.
Bilinçaltı bir şekilde zayıf, güçsüz olduğu bilgisine sahip oldukça kendini korumak için önlemler alacaktır.
Bu inancı değişik savunma mekanizmaları geliştirerek korur ve gizler. Bilinçaltı hızlı öğrenen bir sistemdir. Deneme yanılma yöntemiyle koruyan bir davranışla risk yaratan davranışı birbirinden ayırır. Öğrendiklerinden, gözlemlediklerinden, yaşadıklarından, aldığı telkinlerden kendi içindeki bu değersizliğe kılıflar örmeye başlar. İşte bunlara savunma mekanizmaları diyoruz.