Bir önceki yazımda bir masalı size aktardım: Ayakkabıcının Masalı. Mutlu ülkelere ve mutlu insanlara dair duyduğu hikâyelerden etkilenen kendi halinde bir ayakkabıcı, işini ve eşini geride bırakıp mutluluğun peşine düşer. Ama artık kader midir tesadüf müdür bilinmez, yaşadığı yere geri döner ve sonsuza kadar mutlu yaşar. Masallar çoğunlukla yola çıkmayı, keşfetmeyi, adım atmayı övse de burada masalımız eşinin işinin kıymetini bil, eşini ve işini fark et, der. Ne yaşadığını, hayattan beklentilerini fark et, der.
Bu masal bana şunları düşündürdü: mutluluk orada mı, onun sahip olduklarında mı, onun yaptığı işlerde mi? Peki, şu cümleler size de tanıdık geliyor mu: yurtdışında yaşayanlar mutludur, dans edenler mutludur, sevgilisi olanlar mutlu, evli çocuklu olanlar mutludur.
Öyleyse? Öyleyse ben de bunları ya da bunlardan birini yaparsam mutlu olurum.
Neden hep oradakilerin mutlu olduğunu düşünüyoruz? Oradaki gerçekten mutlu mu? Oraya gittiğinde sen de mi mutlu olacaksın? Oraya gidince mi değişeceksin? Peki, sen değişmeden hayatın değişir mi?
Elbette mutlu insanları görünce onlardan etkilenmemiz onlara özenmemiz gayet normal. Aslında mutlu insanları taklit edersem ben de mutlu olurum düşüncesi de normal. Ama onların yaşam biçimlerini, davranışlarını örnek alıp aynılarını yaptığın halde içinde dolmayan bir boşluk olduğunu fark ediyorsan kendini tanımanın vakti gelmiş demektir.
Bunu da öncelikle herkesin yaşam koşullarının, içinde yaşadığı aile ortamının farklı olduğunu fark ederek doğru bir başlangıç yapabilirsin. Üstelik içinde doğduğumuz koşulları aileyi de seçmiyoruz. Bu bakımdan mutlu ve bilinçli bir aile de büyüyen çocuklar şanslı. Onlar mutluluğu uzakta aramazlar. Uzağa gittiklerinde de mutluluğu içinde taşırlar. Uluslararası turnuvalardaki başarısına rağmen -artık sporu bırakıp ailemle vakit geçirmek istiyorum- diyen bir sporcuyu gördüğümde; üst düzey bir yönetici olduğu hatta bir devleti yönettiği halde -torunlarımla vakit geçirmek için bu görevi bırakıyorum- diyen bir yöneticiye tanık olduğumda aklıma bu bahsettiğim mutlu ve bilinçli aileler gelir. Tabi ki herkes bu koşula sahip olmaz. Mutsuz ailelerde büyüyen, kendini ve yeteneklerini geliştirmesine fırsat verilmeyen ailede büyüyenler de vardır. Bunu fark edince suçu ailesine atıp hareket geçmeyen, değişmek yerine mevcut olumsuz koşulları kabulleneler de. Bu da bir seçenek ama insanı mutlu eden geliştiren bir seçenek değil.
Psikolojik yardım hizmetleri de çoğunlukla bu şekilde dezavantajlı olup da durumunu değiştirip iyiye gitmek isteyenlerle ilgilenir. Hayatlarında yolunda gitmeyen ne olduğunu tespit etmeye çalışır. Geçmişte varsa yarım kalan yaşanmışlıklar, yaşanmamış duygular bunları yeniden onarmaya çalışırlar. Böylece şu anda doğru adım atmaya gelecekte güzel hayaller kurmalarına yardım etmeye çalışırlar.
Bu masal bize adım atmadan önce fark et demiş olabilir mi? Kendini bil, ne istediğini bil, içinde bulunduğun aile ortamını çevreyi bil. Yola çıkarsan bundan sonra çık. Elinde olanın, içinde olanın farkında olmadan, bunu bilmeden yola çıkarsan içindeki boşluğu da mutsuzluğunu da gittiğin yere taşırsın. Üstelik beklentin karşılanmadığı için daha büyük umutsuzluğa kapılırsın. Hayat her zamankinden daha anlamsız hale gelir. Kendini sahip olduklarını, güçlü yönlerini, zayıf yönlerini, hayattan beklentilerini bilirsen çıktığın yolda başarısız olsan dahi yeniden adım atmak yeniden planlama yapmak için ihtiyacın olan desteği hem içinde hem de ailen de bulursun.
Her gün yeni bir şey öğrenip mutlulukla şaşırmak ümidiyle. Sevgiyle kalın