Mod : Mutsuz

MOD: MUTSUZ

Yaşadığımız çağda birçok şeye ulaşma imkanımız olmasına rağmen mutlu olmanın, ulaşılması zor bir hedef oldu. Hedef, diyorum çünkü yapılan her şeyde amaç mutlu olmaya çalışmak… Peki neden bu kadar modumuz mutsuz olmakta açık kaldı. Bunun birçok sebebi var; sonuç odaklı olmak, geçmişteki yükleri taşımaya devam etmek, sosyal medyayla birlikte artan yalnızlık ve bence en önemlisi de olanın varlığına odaklanmak yerine olmayanın neden yok olduğuna odaklanmak.

Sonuç odaklı olmak neden mutsuz ediyor bizleri?

Çünkü biz süreçten sorumlu olarak var olan varlıklarız. Ateşe su taşıyan karıncanın amacı ateşi söndürmekten ziyade üzerine düşeni, gücü yettiği kadar suyu taşımaktı. İslam dinimizde de sen duanı edersin; bu süreç odaklı olmaktır, elinden geleni yaparak; olup olmaması yani sonuç, senin elinde değildir. Sonuç odaklı olmak da hayatın tüm hükmü bizim üzerimizde gibi davranırız ve bizi bu yorarak mutsuz etmektedir.

Geçmişteki yükleri taşımak, burada birçok konu var aslında; ben şunları şunları yaşadım, annem bana böyle davrandığı için ben böyle oldum diyerek “neden ben” sorusu etrafında dönmemiz bizi mutsuz etmektedir. Çözüm buna o şartlar altındaki ben, bana göre en doğru olan oydu ve onu yaptım, diyerek bir nebze de olsa o yüklerden ayrılmamıza yardımcı olabilir.

Yalnızlık ise, çok sık duyduğumuz bir duygu kimi zamanda durum oldu. Burada şuna bakmak gerekir, bu bir duygu mu yoksa bir durum mu? Ne farkı var; hepimiz bazen kendimizi yalnız hissedebiliriz, bu bir duygudur ve tüm duygular gibi gelip geçicidir. Bazen bizi de beslenmek için bunu yaşamamız gerekir. Tek başına olan yalnızlık ise bir durumdur. Bunu kendimiz mi seçiyoruz yoksa gerçekten var olan bir durum mu bunu ayırt etmeliyiz.

Olanın varlığına odaklanmak yerine olmayanın varlığına odaklanmak kısmını bir hikaye ile anlatayım.

Padişah etrafındaki bir hizmetçisinin kendisinden daha fazla mutlu olduğunu görünce, vezirini huzuruna çağırarak sorar:

-“Bana hizmet eden hizmetçimin hayatta benden daha mutlu olduğunu görüyorum, Acaba sebebi nedir? Halbuki onun hiçbir şeyi yok. Ben ise padişahım, her şeyin sahibiyim, ama onun kadar huzurum ve keyfim yok.” Bunu işiten Vezir cevap verir:

-“Ey Padişahım, mutlu olmasını istemiyorsanız siz de ona 99 kuralını uygulayınız!”

Padişah “Nedir bu kural?” diye sorar.

Vezir, “Gece bir torbaya 99 altın koyup kapısına bırakalım ve üzerine de ‘Bu 100 altın sana hediyedir’ yazıp sonra kapısını çalalım ve olanları izleyelim.” der.

Padişah merakla vezirin anlattığını yaptırır. Hizmetçi kapıyı açar, sağına soluna bakar ve altınları alır. Heyecanla altınları sayar ancak bir tane altının eksik olduğunu görünce “Galiba dışarıda bir yere düştü” diye düşünerek çoluk çocuk kayıp altını aramaya koyulurlar.

Gece boyunca kayıp altını ararlar, bakmadıkları yer, sokak kalmaz. Hatta boş araziler ve sokaklardaki eşyaların altlarına bile bakalar.

Ama nafile. Eksik altını bulamadıkça baba, çocuklarını azarlar hatta bir ara onlara saldırır hale gelir.

Ertesi gün sabah olur, hizmetçi görevine gelir ama gün boyu kederli ve düşünceli olur.
Çünkü bütün gece uyuyamamış ve kayıp altını aramıştır. Suratı asık, keyifsiz, her halinden şikayetçi bir tavırla padişahın huzuruna gider.


Böylece Padişah 99 kuralının anlamını öğrenmiş olur. Aynen hayatta böyledir, bazen biz, Allah’ın bize ihsan ettiği 99 nimetini unutur ve hayatımızı o kayıp bir nimeti aramakla geçiririz. Belki o nimet bilmediğimiz bir hikmetten dolayı gelmemiştir, belki bir imtihandır, belki de daha iyisi gelecektir. Bilinmez belki o da ahirette verilecektir.

Ama biz 99 nimeti görmez ve o bir şeyin peşine düşeriz. Sonra bulamayınca da kendimizi mutsuz, huzursuz, keyifsiz eder ve içinde bulunduğumuz nimetleri unuturuz.

Şikayetin panzehiri şükürdür. Yapılan araştırmalarda 6 hafta boyunca her gün şükrettikleri şeyleri yazan kişilerin depresyonlarının azaldığı ve hayata daha pozitif bakmayı öğrendikleri ortaya çıkmıştır.

Mutlu olmak dağın ardında bizi bekleyen bir durum değildir, avucumuzun içinde saklı, bulmak isteyene…